Dünya Diyabet Günü Sempozyumu - Biruni Üniversitesi

Dünya Diyabet Günü Sempozyumu

    Tarih : 18 Ocak
Dünya Diyabet Günü Sempozyumu

    Dünya Diyabet Günü Sempozyumu

    Uluslararası Diyabet Federasyonu tarafından 1991 yılından beri kutlanan “14 Kasım Dünya Diyabet Günü” sebebiyle 16 Kasım Perşembe günü “II. Dünya Diyabet Günü” sempozyumu düzenlendi. Biruni Üniversitesi Beyin Araştırmaları Topluluğu, Nadir Hastalıklar Topluluğu ve Moleküler Biyoloji ve Genetik Topluluğu’nun ortaklaşa düzenlediği etkinlik, Reyhan Binası konferans salonunda gerçekleşti.

    “Hemşireler Fark Yaratır”

    Dünya Diyabet Günü Sempozyumu, Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nezihe KIZILKAYA BEJİ’nin açılış konuşması ile başladı. Bu yılki Uluslararası Diyabet Federasyonunun belirlediği ve tüm dünyada kullanılan 14 Kasım Diyabet Günü temasının “Hemşireler Fark yaratır” olduğunu belirten BEJİ, “bu temanın seçilmesinin amacının hemşirelerin diyabetli bireylerin bakımında ve eğitilmesinde önemli rolleri olduğunun toplumda farkındalığını arttırmaktır” dedi.

    Ayrıca Türkiye’de en az 7 milyon kişinin diyabet hastası olduğuna dikkat çekerek, bu hastalığın salgın derecesinde arttığını söyledi.

    Biyokimyacı Gözüyle Diyabet

    Diyabetin pankreasın insülin üreten hücrelerinin harap olması ile ortaya çıktığını dile getiren Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet BELCE, biyokimyacı gözüyle diyabet hakkında bilgi verdi. BELCE, “Tip 1 diyabet daha çok genç hastalarda Tip 2 diyabet ise 40 yaş üstü bireylerde daha çok görülüyor. Ortalama kan şekeri seviyesi ile beraber şeker hastalığını kontrol altında tutmak adına yapılan ölçme hba1c glikolize hemoglobin denildiğini ve yapılan bu test sonucunda kan analizinin yorumuna göre diyabete tanı konulmaktadır. Nefesin aseton veya çürük meyve kokması, yaraların normalden daha geç iyileşmesi, halsizlik ve yorgunluk, hızlı ve istemsiz kilo kaybı, sık idrara çıkma, çok susamak, bulanık görme, ayaklarda uyuşma ve karıncalanma diyabetin belirtileri arasında yer almaktadır. Diyabet hastalığı vücuttaki tüm dokuları ve organları etkileyebilen, tahrip edici bir hastalıktır.  Başlıca hasarı damar sistemi üzerine yapmaktadır. Küçük damarları etkileyerek göz, böbrek ve sinir sisteminde hastalıklar, büyük damarları tahrip ederek kalp ve damar hastalıklarına yol açmaktadır” dedi.

    Diyabetin Tarihçesi

     Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nezih HEKİM ise diyabetin tarihçesinden bahsederek, diyabeti ilk kez tanımlayıp, yazarak geleceğe bırakan hekimin M.Ö. 1550 yıllarında yaşamış olan Hesy-Ra olduğunu söyledi. “Diyabetik hastaların aşırı su içmesi ve aşırı idrar yapmaları bütün toplumlarda dikkat çekici semptomlardandır. Hastalar daha önce alışık olmadıkları şekilde idrarlarının su gibi akıp gitmesi karşısında hekime gidip danışma ihtiyacı duymuş olmalıdır. M.Ö. 1550 yılında Hesy-Ra adlı bir hekim bu belirtilerle gelen hastalara ait yakınmaları bir papirusa yazmış ve diyabet konusundaki ilk belge olarak günümüze kadar gelmesine aracı olmuştur.

    Şeker hastalığının bilimsel adı olan diabetes mellitus sözcüğünün, Yunanca’da geçip gitmek anlamına geldiğini ve ilk olarak M.S. 1. yy’da Kapadok’ya da yaşayan ve Roma’lı bir hekim olan Arateus tarafından kullanılmıştır.  Ortaçağ Avrupası’nda, hastanın idrarındaki şekerden dolayı hastalığa ballı şeker anlamına gelen mellitus adı verildiğinden ve şeker hastalarının idrarının şeker içerdiğini tadarak belirleyen Thomas Willis 1764’de bu hastalığa ilk kez Diabetes Mellitus adını vermiştir” dedi.

    Tıbbi Beslenme Tedavisinin

    Sağlık Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Meltem SOYLU ise Tıbbi Beslenme Tedavisi’ nin diyabetik hastaların tedavisinin temel taşlarından birisi olduğuna dikkat çekerek, hastalığın seyri boyunca tedavinin bir parçası olması gerektiğini söyledi. Yeterli tıbbi beslenme tedavisi uygulamadan, diğer tedavi yöntemleriyle metabolik kontrolün sağlanmasının mümkün olmayacağını dile getirdi. SOYLU, “Bazı tip 2 diyabetli hastalarda sadece Tıbbi Beslenme Tedavisi uygulamakla kan şekeri düzeyleri ayarlanabilmektedir. Tıbbi Beslenme Tedavisi,  hastanın ihtiyaçları doğrultusunda bireysel olarak hazırlanması ve diyabetli bireye beslenme programının düzenlenmesi ve beslenme eğitiminin yapılması gerekmektedir “ dedi.

    Diyabet Yönetiminde Hemşirenin Rolü

     Günümüzde diyabetin sıklığı ve yarattığı sorunlar nedeniyle tüm dünyada önemi gittikçe artan bir sağlık sorunu olduğuna dikkat çeken Sağlık Bilimleri Fakültesi Dr. Öğr. Üyesi Anita KARACA “Yaşam tarzındaki hızlı değişim ile birlikte gelişmiş ve gelişmekte olan toplumların tümünde özellikle tip2 diyabet prevalansı hızla yükselmektedir. Diyabet yönetiminin amacı optimal glisemik kontrolün sürdürülmesi, komplikasyonların önlenmesi ve yaşam kalitesinin arttırılmasıdır. Hemşirelere diyabetli hastaların bakımı ve eğitilmesi konusunda önemli roller düşüyor. Gerek ayak bakımı, gerek insülin uygulamalarında hastalara eğitim veren diyabet hemşireleri, diyabetin organ hasarı yapmadan kontrol altına alınmasında büyük rol oynamaktadır” dedi.